Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler kusursuz sorumlu
Çevre Kanunu’nun 2. maddesi kirleteni, faaliyetleri sırasında veya sonrasında doğrudan veya dolaylı olarak çevre kirliliğine, ekolojik dengenin ve çevrenin bozulmasına neden olan gerçek ve tüzel kişiler olarak tanımlamaktadır. Buna göre, çevre kirliliğinin yol açtığı zarardan kirleten sorumludur.
Çevrenin kirlenmesi ile çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etki anlatılmaktadır. Çevrenin kirlenmesi olayının gerçekleşmesi sorumluluğun doğuşu için yeterlidir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/12965 E. 2017/4048 K.
Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler kusursuz sorumlu
Çevrenin kirlenmesi olayının gerçekleşmesi sorumluluğun doğuşu için yeterlidir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/12965 E 2017/4048 K pic.twitter.com/8xkuFGEfYW— Çevre ve Hayvan Dostları (@cehayder) January 10, 2024
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasında görülen davada … 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 07.05.2015 tarih ve 2014/300-2015/186 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, 16/06/2002 tarihinde, saat 00.10 sularında … Boğazı … önlerinde … bayraklı “…-3” isimli kuru yük gemisi ile T.C. bayraklı “…” isimli yolcu motorunun çatışması neticesinde meydana gelen deniz kazasında “…” isimli yolcu motorunun battığını ileri sürerek, tekne bünyesindeki yakıt ve yağın denize karışması sonucunda oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek için batık yolcu motorunun çıkartılma ve uygun yere çekilme maliyetinin karşılanması hususundaki tazminat miktarı olan 79.000 USD’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı “…” motoru donatanı … vekili, tazmini talep edilen tutarın, çevreye verildiği iddia edilen zarar ve kirliliğin temizlenmesi işlemi için mi yoksa batığın çıkarılması işlemi için mi harcanacağının belli olmadığını, müvekkili …’ın teknenin kaptanı değil, sahibi/donatanı olduğunu, tazminat davası açılabilmesi için çevre zararının mevcudiyeti ve seyir durumuna engel teşkil edecek durumun varlığının gerektiğini ancak, böyle bir durumun bulunmadığını, batan teknenin küçük yolcu motoru olduğu ve günlük seferin sonunda olayın meydana gelmesi sebebiyle küçük kapasiteli motorin yakıt deposunun adeta boş olduğunu, teknenin ahşap ve parçalanmış bir şekilde 30 m. derinlikte bulunması nedeniyle seyir emniyetini menfi yönde etkilemeyeceğini, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalılar vekili, geminin idaresinden sorumlu kaptanın husumet yöneltilen müvekkili değil başka bir kişi olduğunu, bu nedenle kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, Limanlar Kanunu’nun 7. ve 11. maddeleri uyarınca sorumluluğun batan gemilerin sahip, kaptan ve acentelerine yüklendiğini, dava konusu zararın doğmadığını, çatmada müvekkili donatana ait geminin kusursuz olduğunu, kendisine sorumluluk atfedilecek her davalının müşterek ve müteselsilen değil, kusuru oranında sorumlu olduğunu, batık olan yolcu motorunun battığı mevkinin derinlik ve koordinatı itibariyle seyir emniyetine engel teşkil etmediğini ayrıca, ahşap olması, kaza tarihinden bu yana güçlü boğaz akıntılarının etkisiyle parçalanmış ve sürüklenmiş olabileceği, teknenin gezi teknesi olması dolayısıyla mevcut mazotun kaza anında yok olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, denizde oluşan çevre zararını talep yetkisinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı’na ait olduğundan Maliye Bakanlığı’nın açtığı davanın aktif husumet yönünden, Çevre Kanunu’nun 28 m. gereğince kaptanlar oluşan zarardan sorumlu olmadığından davalı gemi kaptanı aleyhine açılan davanın ise, pasif husumetten reddi gerektiği zira, işbu maddeye göre gemi malik ve donatanlarının çatma sonucu oluşan çevre kirliliğine ilişkin zarardan sorumlu olduğu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı’nın çatmaya karışan davalı donatan ve gemi malikleri aleyhine açtıkları davanın incelenmesinde ise, dava konusu çatmaya karışan “…” motorunun … Boğazı’nda battığı ancak, batığın bulunduğu mevki, derinlik, teknenin yakıt kapasitesi ve bulunduğu yerin potansiyel ciddi çevre kirliliği doğurmadığı, batığın 12 yıl geçmesine rağmen çıkartılmadığı ve çıkartılmasının yasal yükümlülük olmadığı, davacı kurumların aradan uzun süre geçmesine rağmen batığı çıkarmadığı, denizde fiilen gerçekleşen bir çevre kirliliği ve zarar tespit edilemediği, bir yandan batığın çıkartılmasının zorunluluk olmadığı ve çevre kirliliğinin gerçekleşmediği tespit edilirken diğer yandan deniz altında bulunan batık tekne nedeniyle ekolojik potansiyel tehlikeden bahsedilerek 3.000 USD’den 79.000 USD’ye kadar çevre kirliliği zararının oluştuğunu belirleyen bilirkişilerin henüz gerçekleşmeyen zarara ilişkin olarak, ileride gerçekleşebileceğinden bahisle zarar tespit etmelerinin tazminat ilkeleri ile bağdaşmayacağı, dava konusu batık nedeniyle zararın oluşması halinde zararın oluştuğu tarihten itibaren davacıların tazminat talep edebileceği, fiilen oluşmayan bir zararın tazminin talep edilemeyeceği gerekçesiyle, koşulları oluşmayan tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı tarafça, 16/06/2002 tarihinde … Boğazı … önlerinde Kamboçya bayraklı “…-3” isimli kuru yük gemisi ile T.C. bayraklı “…” isimli yolcu motorunun çatması neticesinde meydana gelen deniz kazasında “…” isimli yolcu motorunun batması nedeniyle oluşan çevre kirliliğinin Çevre Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca tazmini istemi ile açılan işbu davada mahkemece yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, olay ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 28/1 madde ve fıkrasında “Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı kusur şartı aranmaksızın sorumludurlar”, aynı Yasa’nın 3/g bendinde de “Kirlenme ve bozulmanın önlenmesi, sınırlandırılması, giderilmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan harcamalar kirleten veya bozulmaya neden olan tarafından karşılanır. Kirletenin kirlenmeyi veya bozulmayı durdurmak, gidermek veya azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kirletenden tahsil edilir” hükmü düzenlenmiştir.
Çevre Kanunu’nun 28. maddesinde düzenlenen bu sorumluluk haksız fiil sorumluluğu olmakla birlikte bir kusursuz sorumluluktur. Bu maddede öngörülen kusursuz sorumluluğun objektif özen gösterme yükümlülüğünün ihlaline dayanan bir kusursuz sorumluluk esasına mı, yoksa hakkaniyet düşüncesinden doğan fedakarlığın denkleştirilmesi esasına mı ya da tehlike esasına dayanan bir sorumluluk türü mü olduğu konusunda doktrinde bir görüş birliği bulunmamaktadır. Ancak, baskın görüş gerek kurtuluş kanıtı getirme imkanı tanınmamış olması ve gerekse de tazminat sorumluluğuna yer vermiş olması nedeniyle sorumluluğun ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu olduğu yönündedir.
Çevre Kanunu’nun 2. maddesi kirleteni, faaliyetleri sırasında veya sonrasında doğrudan veya dolaylı olarak çevre kirliliğine, ekolojik dengenin ve çevrenin bozulmasına neden olan gerçek ve tüzel kişiler olarak tanımlamaktadır. Buna göre, çevre kirliliğinin yol açtığı zarardan kirleten sorumludur.
Çevrenin kirlenmesi ile çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etki anlatılmaktadır. Çevrenin kirlenmesi olayının gerçekleşmesi sorumluluğun doğuşu için yeterlidir.
618 sayılı Limanlar Kanunu’nun 7/1 madde ve fıkrasında da “Limanlar dahilinde seyir ve seferin selametine engel olabilecek suret ve vaziyette batan bilcümle gemileri ve eşyasını liman reisleri tarafından tayin olunacak kısa bir müddet zarfında çıkarmaya bunların sahip, kaptan ve acentaları mecburdurlar” hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, mahkemece yargılama sırasında 4 farklı bilirkişi raporu ve en son bilirkişi raporu sunan heyetten bir de ek rapor alındığı, … Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü öğretim görevlisi Doç. Dr. … tarafından düzenlenen 03/10/2004 tarihli bilirkişi raporunda; “..Denizel ortamda oluşan bu tür kazalarda batan gemi veya teknenin yakıt tanklarında var olan her türlü motorin ve yakıt, gemi veya teknenin makine dairesindeki sintine veya pis su ve her türlü kirli su denizel ortama hızla karışmakta ve çevre kirliliğini oluşturmaktadır. Oluşan çevre kirliliği tamamen batık gemi veya teknede var olan ve deniz kirliliğine sebep olabilecek her türlü atık ile doğru orantılıdır. … Batan teknenin, hem var olan yakıt ve atıkları ile hem de mevcut hali ile sorun oluşturacağından ilgili tarafların ivedilikle önlem alma, mevcut durumu tespit ederek gerekli işlemleri ivedilikle başlatma sorumlulukları Çevre Kanunu’nun 28. maddesi gereği vardır. …Batan geminin dipte sahip olduğu risk ve kirliliğe sebep olma durumu net olduğundan bu tespitlerin mevcut Çevre Kanunu gereği davalılar tarafından yaptırılması gerekir. … Seyir ve seferin selametine engel olabilecek suret ve vaziyette batan bilcümle gemileri ve eşyalarını liman reisleri tarafından tayin olunacak kısa bir müddet zarfında çıkarmaya mecburiyet olduğu, limanlar dahilinde seyir ve seferin selametine engel olmayacak durumda batan gemilerin çıkarılmasının zorunlu olmayacağı anlamında değerlendirmek yanlıştır. Burada söz konusu olan sadece seyir ve sefer açısından engel teşkil eden veya tehlike oluşturan deniz vasıtalarından bahsedilirken bunun dışındakilerin hangi kapsamda değerlendirilmesi gerektiği diğer mevzuatlarda belirtilmiştir. Bu kapsamda sadece Çevre Kanunu söz konusu batığın çıkarılması ve çıkarılmadığı takdirde tazminat ödenmesi gerekmektedir…. Sonuç olarak söz konusu batık nedeni ile çevreye verilen bir zarar ve çevreyi kirletme fiili oluşmuştur…” şeklinde görüş bildirilmiş, Gemi İnşaat ve Makine Müh. …, Uzak Yol Kaptanı …, Doç. Dr. … tarafından düzenlenen 09/03/2012 tarihli bilirkişi kurulu “…Ancak, çevre kirliliği açısından, batıkların ve içerisinde bulunan yakıtların potansiyel bir tehlike oldukları da kabul edilmelidir. … Kalıcı deniz ve çevre kirliliği meydana getirdiği, kıyıdaki ve denizdeki giderilebilen ve giderilmesi mümkün olmayan zararlara yol açtığı…”, … Üniversitesi Su Ürünleri Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. … tarafından düzenlenen 03/01/2012 tarihli bilirkişi raporunda; “… … Boğazı gibi hem … hem de … için biyolojik koridor görevi yapan bir ortama verilen kirletici yükleri biyolojik yaşamı olumsuz etkilemektedir. .. Batan tekne hem var olan yakıt ve atıkları ile hem de mevcut hali ile sorun oluşturacağından ilgili tarafların ivedilikle önlem alma, mevcut durumu tespit ederek gerekli işlemleri ivedilikle başlatma sorumlulukları Çevre Kanunu’nun 28. maddesi gereğidir. …” şeklinde açıklama yaparak ilk bilirkişi raporunda belirtilen görüşlere atıfta bulunulmak sureti ile rapor düzenlenmiştir. … Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. …, gemi inşa yüksek mühendisi … ve uzakyol kaptanı … tarafından düzenlenen 26/02/2014 tarihli kök ve kök raporu teyit eden 05/03/2015 tarihli ek raporda ise; “…Çevre kirliliği açısından batıkların ve içerisinde bulunan yakıtların potansiyel tehlike olduklarının kabul edilmesi gerekir. …” şeklinde görüş belirtilmiştir. Bu durumda batığın ve içerisinde bulunan yakıtın çevre kirliliğine yol açtığı anlaşılmakla, böyle bir çevre kirliliği nedeniyle ödenmesi gereken tazminat hususunda bilirkişi kurulundan ek rapor veya yeni bir bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı şekilde çevre kirliliğinin oluşmadığından bahisle yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, 03.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bir yanıt bırakın